Başbakanlığı döneminde Mesut Yılmaz ile bürokrat olarak aynı
masa etrafında çalışma imkanı bulduğunu söyleyen Öztrak, "Hızla karar
verebilen, krizler karşısında dik durabilen bir siyasetçiydi. Mekanı cennet
olsun." diye konuştu.
Öztrak, dün Cumhuriyet'in ilanının 97'nci yıl dönümünün her
şeye rağmen büyük coşkuyla kutlandığına işaret ederek, "Cumhuriyet, tebaa
değil, yurttaş olmanın adıdır, kula kulluk etmemektir. Cumhuriyet, insan
onuruna en çok yakışan rejimin adıdır. Cumhuriyet, özgürlüktür. Cumhuriyet,
dayanışmadır. Cumhuriyet, 'Bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.' Cumhuriyet, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'tür. Cumhuriyet, milli iradedir. Cumhuriyet, bir çobanı
merasından alıp cumhurbaşkanı olma fırsatını veren idarenin adıdır."
ifadesini kullandı.
Atatürk'ün, "Milli irade, yalnız bir şahsın
düşünmesinden değil, milletin arzularının ve emellerinin bileşkesinden
oluşur." sözünün Cumhuriyet'in temelini oluşturduğunu belirten Öztrak,
Kurtuluş Savaşı'nın en zorlu günlerinde dahi Milli Mücadele'nin meşruiyetini
millet iradesinden aldığını vurguladı.
Öztrak, Meclisin kurtuluş mücadelesi verirken bile hükümeti
ciddi şekilde denetlediğine dikkati çekerek, "Cumhuriyetimizin kurucusu
büyük önderimiz Atatürk dahil hiç kimse kendini hukukun üstünde görmemiştir,
görememiştir. Bu ülkenin kurucuları, yokluklar içinde, salgın hastalıklarla
kırılan topraklarda milletin iradesini esas alarak 'uçurumun kenarındaki
yıkılmış bir ülkeyi', uluslararası toplumun saygın bir üyesi haline
getirmişlerdir. Milletimiz böyle onurlu bir geçmişin, böyle onurlu bir mirasın
sahibidir." değerlendirmesinde bulundu.
"Cumhurbaşkanlığı, milleti bölen bir makama
dönüşmüştür"
Milletin, 98 yıl önce son verdiği "tek kişinin
iradesiyle ülkeyi yönetme anlayışı"nın bugün yeniden canlandırılmak
istendiğini iddia eden Öztrak, şöyle konuştu:
"Cumhuriyetimizin tüm kurumları saldırı altındadır.
Devletin çatısı olan Anayasa'mız tağyir, tebdil ve ilga edilmektedir. Bugün
sarayın vesayeti altındaki yargıçlar, yasama organı üyesi bir milletvekili
hakkında, anayasal dokunulmazlığını bir kenara itip karar verebilmekte, 'Milli
iradeye dönük bu hak gasbını kaldır.' diyen Anayasa Mahkemesi kararını
tanımamaktadırlar. Milletin birliğini temsil etmesi gereken Cumhurbaşkanlığı
koltuğuna bir parti genel başkanı oturmuştur. Cumhurbaşkanlığı, milleti bölen
bir makama dönüşmüştür. Tek adam vesayet rejiminde, ülkemizde derin bir 'devlet
krizi' yaşanmaktadır. Partili cumhurbaşkanı, devletin memurlarını, partisinin
memurlarına çevirmiştir. Valiler, kaymakamlar, iktidar partisinin il ve ilçe
başkanı gibi davranmaktadır. Parti söylemleri valilerin tören konuşmalarına
yansımaktadır."
Öztrak, muhalefet milletvekillerinin, Cumhuriyet Bayramı
törenlerinde yok sayılmaya çalışıldığını öne sürerek, "Anıtkabir'de,
Atamızın kabrinde, defalarca uyarmamıza rağmen, dün de bazı kendini bilmez densizler
kabir adabına uymayarak bir partinin genel başkanı lehine tezahürat
yapmışlardır. Bu seçme densizleri oraya dolduran densiz kimdir? Anıtkabir'de bu
terbiyesizliklerin sıradanlaştırılması asla kabul edilemez." dedi.
Milletin, liyakatsiz yönetimin elinde "kuru ekmeğe
muhtaç" hale geldiğini öne süren Öztrak, şöyle devam etti:
"Bunu, sarayın küçük ortağı ve bekçisi de
söylemektedir. Hatta söylemekle kalmamaktadır, teşkilatına talimat vererek
'askıda ekmek' kampanyası başlatmıştır. Aslında bu kampanyanın 2001'de bir
esnafın Başbakanlığın avlusuna attığı yazar kasadan farkı yoktur. Ancak sarayın
kibirlisi, 'Bugün Türkiye'de evine ekmek götüremeyen diye bir şey yok.' diyerek
bir yandan ortağına ayar vermeye kalkmaktadır, bir yandan da milletten ne kadar
kopuk olduğunu ortaya koymaktadır. Sarayın küçük ortağının buna cevabı ne olur
bizi ilgilendirmiyor ama boş tencere gibi evine ekmek götüremeyenler de
hükümetleri götürür."
Öztrak, milletin durumunun iktidar tarafından görülmediğini
söyleyerek, "Millet sayenizde 'askıda ekmek' kovalıyor. Millet size
canıyla ihtarname çekiyor görmüyorsunuz, 'Evime ekmek götüremiyorum.' diye
bağırıyor, duymuyorsunuz. Yetmiyor, 'Bu biraz abartılı oluyor.' diye
tersliyorsunuz. Milleti unuttunuz, varsa yoksa yandaşlar, varsa yoksa saray
sosyetesi." ifadesini kullandı.
2021 yılı bütçesi
Faik Öztrak, 2021 yılı bütçesine ilişkin olarak da şunları
kaydetti:
"Bir bütçe getirdiniz. İçinde ne esnaf, ne emekçi, ne
iş insanı, ne çiftçi, ne de besici var. Sadece faiz lobisi ve saray sosyetesi var.
'Gelecek yıl bütçeden çiftçi, besici, sütçüye verilecek destekleri
artırmayacağız.' demişsiniz. 'Bu yıl verdiğimiz 22 milyar lira düzeyinde
tutacağız.' diyorsunuz. Bu nedir? Damat bakan 8,5 liraya dayanan dolara
bakmayınca, anlaşılan gübre, mazot, yem, tohum fiyatlarının da dolara
bakmadığını düşünüyorsunuz. Son bir yılda, etlik piliç yemi fiyatı yüzde 58,
yumurta üretiminde kullanılan yemin fiyatı yüzde 56, et ve süt üretiminde
kullanılan yemlerin fiyatı yüzde 48 arttı. DAP gübresinin tonu geçen yıl 2 bin
400 liraydı, bu yıl 3 bin liraya yükseldi. Bu yılın nisan ayında 4 lira 91
kuruş olan mazot şimdi 6 lira 22 kuruş. 180 litrelik traktör deposunu doldurmak
için çiftçi 3 ay öncesine göre 340 lira daha fazla ödemek zorunda. Ama devlet,
'Önümüzdeki yıl üreticiye vereceğim tarımsal destek yerinde sayacak.' diyor. Bu
da yetmiyor, gübre ve mazot desteğini de bu yıl verdiğinin altına düşüyor.
Seçimden önce çiftçiye 'Deponun yarısı sizden, yarısı bizden.' diye bağıran bu
iktidarın yetkilileri değil miydi? Bu nasıl bir hesap, nasıl bir zulüm? Bütün
dünya pandemi ortamında çiftçisine, üreticisine sahip çıkıyor, destek veriyor,
bunlar çiftçiyi, tarımı, besiciyi saraylarının kapısında unutuyorlar."
Öztrak, gıda güvenliğinin ithalatçıya veya başka ülkelerin
çiftçilerine havale edilemeyeceğini belirterek, Tarım Kanunu'nun 21. maddesine
göre her yıl milli gelirin en az yüzde 1'i kadar tarımsal desteğin verilmesinin
zorunlu olduğunu kaydetti.
Buna göre 2021'de verilmesi gereken desteğin 56,4 milyar
lira olduğuna işaret eden Öztrak, "Vereceğiz dedikleri 22 milyar lira yani
bunun yarısı bile değil. Son 15 yılda çiftçiye, kanunen ödenmesi gerektiği
halde ödenmeyen destekler toplam 211 milyar liraya ulaştı. Çiftçiye borcunuz
211 milyar liraya ulaşmış, hala 'Bu yıl çiftçiye borç takmaya devam edeceğiz.'
diyorsunuz. Ne diyelim keser döner, sap döner, bu hesap da ilk sandıkta
döner." dedi.
Orta Vadeli Program
Orta Vadeli Program'daki hedeflerin şimdiden
"hayal" olduğunu savunan Öztrak, "Dolara bakmayan damat, daha
bir ay önce doların, bu yıl 6 lira 91 kuruş, gelecek yıl 7 lira 68 kuruş,
2022'de 7 lira 88 kuruş, 2023'te de 8 lira 2 kuruş olacağını açıklamıştı. Peki,
dolar bugün ne kadar? 8 lira 34 kuruşu geçti. 2023 tahminini bir ayda solladı.
Bu korkunç bir devalüasyon." diye konuştu.
Öztrak, 2013'te bir trilyon dolara yaklaşan milli gelirin,
bu yıl kurdaki bu gidişle 700 milyar doların altına düşeceğini öne sürerek,
"Sarayın kibirlisi çıkıyor, 'IMF'nin, OECD'nin ölçeklerine bakıyorsun, en
iyi konumda olan ülke biziz.' diyor. Güler misiniz, ağlar mısınız? Kendisinin
bahsettiği IMF'nin ölçeğine göre, gelecek yıl Türkiye, dünyanın en büyük 20
ekonomisi liginden düşecek. Bu ligden düşen tek ülke biziz. Nüfusu bizim üçte
birimizden az olan Tayvan, önümüzdeki yıl bizim yerimize geçecek. Bu durumda,
biz nasıl en iyi konumdaki ülke oluyoruz?" değerlendirmesinde bulundu.
Cari açık tahmininin 2020 yılı için 24,4 milyar dolar
olduğunu ama cari açığın ilk 8 ayda 26,5 milyar dolara ulaştığını dile getiren
Öztrak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orta Vadeli Program'da enflasyonun bu yıl yüzde 10,5
olacağı açıklanmıştı. Üzerinden bir ay geçmeden bu hafta Merkez Bankası,
enflasyonun yıl sonunda yüzde 12'nin üzerine çıkacağını açıkladı. Bu devlet
kurumları arasında nasıl bir koordinasyon? 'Tahminler tutmazsa ne olur'
diyemeyiz. Çünkü bu programdaki tahminler, rakamlar bütçeye dayanak teşkil
ediyor. Bütçeden ödenecek emekli maaşları, yardımlar, destekler hep bu
tahminler esas alınarak belirleniyor. Aslında enflasyon rakamlarındaki bu
karmaşayla, emeklilere kumpas kuruluyor, emekliler enflasyona ezdiriliyor. Orta
Vadeli Program'da çöken her hedef, milletin üzerine çöküyor, milletimiz
fukaralaşıyor, satın alma gücü eriyor. Bu nedenle daha mürekkebi kurumadan
kadük olan bu program ve bütçe, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda,
milletvekillerinin ve bürokratların ortak çalışmasıyla yeniden yapılmalıdır.
Meclisimiz, milletin huzuruna tek adamın vesayetinden kurtulmuş, istişareyle
hazırlanmış, sağlam, gerçekçi bir bütçeyi getirebilmelidir. Ekonomide kaybolan
güven ve hovardaca tüketilen döviz rezervleri sonucunda, ülkemiz bir
'devalüasyon sarmalına' girmiştir. Yaşanan devalüasyon hem şirketlerin hem de
devletin bilançolarını altüst etmektedir."
Öztrak, sadece son iki aydaki devalüasyon nedeniyle
şirketlerin yabancı para cinsinden borcunun 159 milyar lira arttığını
belirterek bunu ödeyemeyen şirketlerin zam yapmak, işçi çıkarmak veya
kapılarına kilit vurmak zorunda kalacağını savundu.
Yerli paraya güven kalmadığını iddia eden Öztrak,
"Böyle olunca da Hazine
sadece dışarıdan değil, içeriden de dövizle ve altınla
borçlanmaya başladı. Hazine'nin dövize endeksli iç borç stoku 42 milyar dolar,
dış borç stoku ise eylül ayı sonunda 111 milyar dolar. Her ikisinin toplamı 153
milyar dolar ediyor. Son bir ayda gerçekleşen devalüasyon, bütçeye 98 milyar
dolar yük getirdi. Bu nereden ödenecek? Hangi yatırımlar, kimlere yapılan
yardımlar, kimlere ödenecek maaşlar kesilecek?" ifadesini kullandı.
Öztrak, bu yılın ilk 9 ayında, "bir kuruş harcanmadan
yapıldığı iddia edilen" kamu-özel sektör iş birliği projelerine verilen
Hazine garantilerine bütçeden ödenen paranın 11 milyar lirayı geçtiğini dile
getirerek, "Osmangazi Köprüsü'ne günlük 40 bin araç geçiş garantisi
verilmişti. Araç başı garanti edilen ücret de 35 dolar + KDV idi. Şu an
Karayolları Genel Müdürlüğü sitesinde, bu köprüden otomobil geçiş ücreti 117
lira olarak görünüyor. Ama bugünkü kurla, garantili köprü geçiş ücretinin 316
lira olması gerekiyor. Her geçen araba başına Hazine'nin milletin kesesinden
ödediği para 199 lira. Bu fark, bir de geçmeyen arabalar var. Bunlar için de
her araba başına milletin cebinden 316 lira çıkıyor." diye konuştu.
"Teröre karşı Fransız halkının da tüm insanlığın da
yanındayız"
Fransa'nın Nice kentindeki terör eylemini lanetlediklerini
söyleyen Öztrak, şunları kaydetti:
"Acımasız teröristlere ve teröre karşı Fransız halkının
da tüm insanlığın da yanındayız. Terörün dini, ırkı, kimliği, mezhebi olmaz.
Terör bir insanlık suçudur. Son dönemde dünyanın her yerindeki popülist
siyasetçilerin, din, kültür ve kimlik çatışmalarını körükleyerek oy devşirmeye
çalıştıklarına şahit oluyoruz. Batı'da böyle politikacılar var ama Doğu'da da
böyle politikacılar var. Bunlar üzerinde dans ettikleri bu düşmanlıkları,
ülkelerindeki yoksulların, işsizlerin, düzenden umudunu kesen kitlelerin,
öfkesini ve nefretini yöneltebilecekleri bir hedef olarak kullanıyorlar. Kısa
vadede oy devşirmeye yarayan bu nefret dili, kutuplaştıran popülist politikalar
uzun vadede tüm insanlığa zarar veriyor. Bizde de saray, milletin aş, iş, ekmek
derdine çözüm bulamadıkça, milli olması gereken dış politikayı, parti
kongrelerine kadar indiriyor. Milletin gerçek gündemini konuşmuyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Fransız mallarına
yönelik boykot çağrısının ardından Fransa Ticaret Bakanlığının, Fransa'da Türk
mallarına yönelik boykot olmadığını açıkladığını aktaran Öztrak şöyle devam
etti:
"Yani Erdoğan'ın bu sözlerinin aslı yokmuş. Peki,
olmayan bir boykot çağrısını, kim varmış gibi göstererek Erdoğan'ı yine
yanılttı? Yoksa Erdoğan, Suudi Arabistan ile Fransa'yı mı karıştırdı? Çünkü
Fransızların boykot çağrısı ne kadar asılsızsa, Suudi Arabistan'ın boykotu bir
o kadar gerçek. Ama nedense Suudi Arabistan'a Erdoğan'ın gıkı çıkmıyor.
Erdoğan'ın etrafındaki şakşakçılar da 'Ne Fransa'da ne de dünyanın herhangi bir
yerinde, Müslümanlara yapılan zulme kayıtsız kalmayız.' diyerek ateşi
harlıyorlar. İyi de bunların Çin'in Uygur Türklerine yaptığı zulme karşı neden
sesleri çıkmıyor? Yoksa Uygur Türkleri bu beyler için yeterince Müslüman değil mi?
Tamam, sarayın kibirlisi için varsa yoksa ihvan. Peki, sarayın bekçisinin Uygur
Türkleri için neden sesi çıkmıyor? Birleşmiş Milletler üyesi 39 ülke, Çin'e
Uygur Türklerine yaptığı zulmü durdurması için çağrıda bulunuyor. Bu çağrıda
Türkiye'nin imzası yok. Neden?"
Sorular
Fransa'da "radikal İslam fikirlerini yaymak"
gerekçesiyle kapatılan sivil toplum kuruluşu BarakaCity'nin kurucusu İdriss
Sihamedi'nin Twitter üzerinden Türkiye'ye sığınma talebinde bulunduğu ve Göç
İdaresince "başvuru yapın, değerlendirelim" şeklinde yanıt
verildiğinin ifade edilmesi üzerine Öztrak, "Bundan böyle Türkiye'ye
gelecek olanların, sığınma talebi olanların durumları çok ciddi şekilde
incelenmelidir. Bu ülkenin güvenliğini tehlikeye sokacak herhangi bir adım
atılmamalıdır. Göç İdaresi böyle bir incelemeyi yapmış mıdır?" diye sordu.
"50 bin dolarlık çanta" tartışmasıyla ilgili bir
köşe yazısında çantanın imitasyon olduğunun yazıldığı belirtilerek görüşleri
sorulan Öztrak, şu cevabı verdi:
"İmistasyon çanta ne demek? Taklit çanta demek. Taklit
çanta, sahte çanta demek. Uluslararası bir markanın sahtesi demek. Bu iddialar,
bu sözler gerçekten düşünülerek mi söyleniyor. Çünkü saraydan bir danışmanın
söylediği söyleniyor. Yani aklım kesmiyor. Bu, skandal. Bu çanta meselesine
dayanarak sayın Tayyip Erdoğan, eşiyle uğraştığımızı söylüyor. Ne Genel
Başkanımızın ne de bu parti sözcülerinin sayın Erdoğan'ın ailesiyle ya da
hanımefendinin şahıslarıyla bir sorunu yok. Eğer devleti yönetiyorsanız, o
zaman ailenizle birlikte kamuoyunun önündesiniz, ailenizle birlikte örnek olmak
zorundasınız. Ailenizle birlikte örnek olurken insanların 'Artan yemekleri
alırım.' diye bağıra bağıra sokakları dolaştığı, çöplerden yemek topladığı bir
ülkede 50 bin dolarlık çantayı kullanmamalısınız. Bizim derdimiz bu. Sadece
çanta değil, saraylar da mı çakma, uçaklar da mı çakma?"
Basın toplantısı sırasında İzmir'de meydana gelen depremle
ilgili Öztrak, tüm İzmirlilere ve depremin hissedildiği çevre illere geçmiş
olsun dileğinde bulundu.
0 Yorum